Sınır Durumlar[1] İçin İki Paradigma: Melankolik Süreç ve Otistik Süreç[2]
René Roussillon
Psikopatolojinin sorunlarına farklı yaklaşım yolları bulunur; bu yollar mutlaka zıt, karşıt ya da çelişkili olmak zorunda değildirler, fakat farklı varsayımlara dayanırlar.
İlk klasik yöntem, psikopatolojinin olgularını ve bunların “dışsallıkta” sanki “kendi kendine” mevcutmuş, yani bir bağlamdan ve başka bir bireye yönelik olmalarından bağımsızmış gibi ortaya çıkan ruhsal işleyişlerini betimlemeye çalışır. Psikiyatriyi belirgin olarak niteleyen bu yaklaşımdır ve bu bakış açısına göre geleneksel psikiyatrik sınıflandırma (örneğin H. Ey tipi) ya da çeşitli DSM’ler arasında bir fark yoktur. Psikanalizden doğmuş metapsikolojik bir bakış açısı, yani bireyin çatışmalarını ve paradokslarını referans alan ruhsal işleyişin anlaşılırlığı, ilişkisel ve dürtüsel yaşamının yönetiminde faaliyete geçirdiği savunma mekanizmaları vb. dâhil edilerek bu tanımlama iyileştirilebilir.
Sadece klinik uygulamanın mümkün kıldığı diğer bir yaklaşım ise, psikanalitik durum gibi bir klinisyene hitap eden “yerleşik durum” (D. W. Winnicott, 1945) veya “standart” durum bağlamında bir ruhsal işleyişi tanımlamaktır. 1991[3] yılında psikanalitik teknik ve tertibatın mantığının sınırlarını zorlayan “paradoksal” aktarımsal konjonktürleri tanımlamaya çalıştığım bir kitapta, psikanalizin “sınır durumlarını” betimleyerek yapmaya çalıştığım da buydu. O dönem aktarımsal konjonktürün bir takım özelliklerinin psikanalitik durum üzerindeki etkilerini (bana erken dönem travmatik konjonktürlerle bağlantılı gibi görünen bazı narsisistik ızdırap formlarına özgü etkiler) tanımlamak için bu kavramı önermiştim. Bu durumda genel hipotezim, psikanalitik durumda ortaya çıkan narsisistik ızdırap hallerinin, psikanalitik teknik ve tertibatı alıkoyma riski barındıran paradokslar üretme eğiliminde olduklarıydı.
Okumaya devam et Sınır Durumlar İçin İki Paradigma: Melankolik Süreç ve Otistik Süreç